Dinleyici dostlar, size esenlik olsun.
Ön gördüğü doğruluk yolunu herkesin anlamasını ve bu yola boyun eğmesini isteyen ve O’nun ile sonsuza kadar esenliğe sahip olmasını arzulayan esenlik Rabbi Tanrı’nın adı ile sizleri selamlıyoruz. Doğruluk Yolu adlı programınızı sunmak üzere bugün tekrar sizler ile beraber olabildiğimiz için mutluyuz.
Son dersimizde, İsraillilerin kendilerini Mısır’daki kölelikten kurtaran Rabden nasıl ayrıldıklarını gördük. Musa, Sina Dağı’nda Tanrı’nın Sözü’nü alırken, İsrailliler bir put olarak tapmak üzere kendilerine altından bir buzağı yapıyorlardı. Ama yine de bugün bundan daha zevkli bir öykü dinleyeceğiz. Ancak bu öyküyü can kulağı ile dinlemeliyiz, çünkü anlamı derin bir öyküdür. Tanrı’nın Musa’ya ve İsraillilere Kendisine yaklaşabilmeleri, O’nun ile buluşabilmeleri ve O’na tapınabilmeleri için nasıl davranmaları gerektiğini öğretmek amacı ile çok özel bir çadır yapmalarını söylediğini göreceğiz. Bugünkü dersimizin adı, “Buluşma Çadırıdır.”
Tevrat’ın Mısır’dan Çıkış kitabının yirmi dördüncü bölümünü okuyoruz. Kutsal Yazılar şöyle diyor:
(Mısır’dan Çıkış 24) 16Rabbin görkemi Sina Dağı’nın üzerine indi. Bulut dağı altı gün örttü. Yedinci gün Rab bulutun içinden Musa’ya seslendi. 17Rabbin görkemi İsraillilere dağın doruğunda yakıcı bir ateş gibi görünüyordu. 18Musa bulutun içinden dağa çıktı. Kırk gün kırk gece dağda kaldı.
(Mısır’dan Çıkış 25) 1Rab Musa’ya şöyle dedi, 2‘İsraillilere söyle, bana armağan getirsinler. Gönülden veren herkesin armağanını alın. 3Onlardan alacağınız armağanlar şunlardır: Altın, gümüş, tunç; 4lacivert, mor, kırmızı iplik; ince keten, keçi kılı, 5deri, kırmızı boyalı koç derisi, akasya ağacı, 6kandil için zeytinyağı, mesh yağı ile güzel kokulu buhur için baharat, 7baş kahinin efodu ile göğüslüğü için oniks ve öbür kakma taşlar. 8Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar. 9Konutu ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın.’
Tanrı’nın Musa’ya ne dediğini duydunuz mu? Tanrı, ona çok şaşırtıcı ve harika bir şey söyledi. Tanrı, Kendisine karşı defalarca günah işlemiş olan İsraillilerin arasında konut kurmayı planladı. Böylesine yüce ve kutsal olan Tanrı neden bu günahkarlar ile birlikte yaşamak istiyordu? Ruh olan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Tanrı, kendisine sırt çeviren Ademoğulları ile konuşma zahmetine girecekti? Daha önce görmüş olduğumuz gibi Tanrı, insanı Kendi benzeyişinde yarattı, çünkü insan ile paydaşlığa sahip olmak istedi. İnsanın günahı bu paydaşlığı bozdu, ama Tanrı insanın Kendisine geri dönebilmesi için adil bir yol düzenledi. Rab Tanrı’nın görkemli Huzuru’nu İsraillilerin ortasına yerleştirme tasarısının nedeni, günahkarlar için sahip olduğu sonsuz amaçları ve onlara duyduğu büyük sevgiden kaynaklanıyordu. Çok özel bir çadır (tapınma çadırı) ve çok özel yasalar aracılığı ile Tanrı, Adem soyuna kendisine nasıl yaklaşabileceklerini resmetmeyi tasarladı. Daha önce öğrenmiş olduğumuz gibi, Tanrı kutsal olduğu için, günahkarların kendisi ile paydaşlığa sahip olabilecekleri hiç bir yol yoktu. Tanrı, bu nedenle, İsraillilere onların ortasında konut kurabilmesi için Kendisine, O’nun kutsallığına ve görkemine yaraşacak özel bir çadır yapmalarını buyurdu. Tanrı, aynı zamanda bu özel çadır aracılığı ile gelecek kuşaklara Kendisi ve dünyaya göndermeyi planladığı Kurtarıcı hakkında pek çok önemli ders vermeyi de amaçlamıştı.
Tanrı’nın, Musa’ya, İsraillilerin kendisi için yapmaları gereken çadır ile ilgili buyruğunu incelemeden önce, anlamamız gereken şey şudur: Tanrı, onlara, yaşamak için bir yere ihtiyacı olduğundan Kendisine bir çadır yapmalarını söylemedi. Hayır! Dünyayı ve içindeki her şeyi yaratan En Yüce Olan Tanrı, insan eli ile yapılan evlerde yaşamaz. Peygamberlerin Yazılarında Rabbin kendisi şu beyanda bulunur: “Gökler tahtım, yeryüzü ayaklarımın taburesidir. Nerede benim için yapacağınız ev, neresi dinleneceğim yer? Çünkü bütün bunları ellerim yaptı, hepsi böylece var oldu.” (Yeşaya 66:1, 2; Elçilerin İşleri 7:48, 49)
O zaman Tanrı, İsraillilere neden O’nun Ruhu’nun ve yüceliğinin konut kuracağı bir çadır yapmalarını söyledi? Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi, Tanrı İsraillilere ve tüm Adem soyuna onlar ile paydaşlığa sahip olmayı ne kadar çok arzu ettiğini öğretmek istedi. Tanrı aynı zamanda onlara, insanların günahlarından bağışlanabilecekleri ve göklerde Tanrı ile birlikte sonsuza kadar yaşama hakkına sahip olabilecekleri yol ile ilgili bir örnek de vermek istedi.
Böylece Tanrı Musa’ya ve İsraillilere onların ortasında konut kurabilmesi için kendisine bir çadır yapmalarını buyurdu. Ancak yine de bu Buluşma Çadırı sıradan bir çadıra benzemeyecekti. Aslında Kutsal Yazılar buluşma Çadırının nasıl yapılması gerektiğini ayrıntılı olarak tanımlayan elli bölüm içerirler. Bu bölümlerde derin bilgiler bulunur ve bu bilgilerin tamamından söz etmek için yeterli zamanımız yoktur. Ancak en önemli konuları özetleme girişiminde bulunabileceğiz.
Bu Buluşma Çadırı hakkında ilk bilmeniz gereken şey, Tanrı’nın Musa’ya bu çadırda iki oda bulunması gerektiğini söylemiş olmasıdır. Buluşma Çadırı tek bir çadırdı, ama çadırı iki odaya ayırmak için güzel ve ağır bir perdenin (peçe) yapılması gerekiyordu.
İlk odanın adı Kutsal Yer’di. Bu odaya kahinlerin (Wolof dilinde: kahin, derviş, ruhsal önder) dışında hiç kimse giremezdi. Tanrı, kahinleri Harun’un soyundan seçmişti; kahinler, günahı örten kurbanlar olarak hayvanları öldüren kişilerdi. Bu odada üç şey bulunurdu. Üzerinde buhur yakılan bir altın masa, kandillik ve tapınma sırasında üzerine Tanrı’nın önünde sunulan özel bir ekmeğin konulduğu bir masa.
Çadırın ikinci odasının adı, En Kutsal Yer’di (Kutsallar Kutsalı). En Kutsal Yer olarak adlandırılmasının nedeni şuydu: Çadır tamamlandıktan sonra Tanrı aşağı inmeyi ve bu odayı görkemli yüceliği ile doldurmayı planlamıştı. En Kutsal Yer, gökyüzünün (Cennetin) bir örneğiydi. Bu gerçeğin bir sonucu olarak da bu oda, yalnızca Tanrı’ya aitti. Tanrı bundan dolayı Musa’ya, En Kutsal Yer’e girmeye çalışan kişinin öleceğini söylemişti. Bu yere yalnızca baş kahin yılda bir kez olmak üzere girebilirdi. Ayrıca, Tanrı’nın buyurduğu üzere, bu yere girerken kendisinin ve halkın günahları için bir kurban kanı getirmek zorundaydı.
En Kutsal Yer’in içinde durmak üzere, Tanrı Musa’ya akasya ağacından bir sandık yapmasını ve bu sandığı saf altın ile kaplamasını buyurdu. Bu sandık, Antlaşma Sandığı olarak adlandırılır. Antlaşma Sandığı’nın içinde üzerlerinde On Buyruğun yazılı olduğu iki taş tablet Kan, yaşam karşılığı günah bağışlatır. muhafaza edilirdi. Sandığın üstüne altından bir kapak yerleştirildi; Tanrı’nın İsrailoğullarının günahlarını bağışlayabilmesi için baş kahinin yılda bir kez bir hayvanın kanını bu altın kapağın üstüne serpmesi gerekirdi. Tanrı, bu nedenle bu kapağa Kefaret Örtüsü (ya da Merhamet Yeri) adını vermiştir. (Wolof dilindeki birebir çevirisi: vasıta, araç ya da bağışlama yeri)
Tanrı bundan sonra Musa’ya, Buluşma Çadırı’nın etrafına germek için nasıl yüksek bir perde yapması gerektiğini gösterdi. Bu avlu duvarı beyaz bir perdeden yapılacaktı. Çadırı çevreleyen bu perdenin bir kapısının olması gerekiyordu. Böylece Buluşma Çadırına sadece avludaki bu perdeden duvarda yer alan kapı aracılığı ile girilecekti. Tanrı, Musa ve İsraillilere, avlunun içindeki bu kapının önüne tunçtan bir sunak yerleştirmelerini buyurdu. Avlu kapısından geçen herkesin önce bu sunaktan geçmesi gerekiyordu. Tanrı, İsraillilere ve tüm Adem soyuna O’na nasıl yaklaşmaları gerektiğini bu kapı aracılığı ile öğretmek istedi. İsraillilerin Tanrı’ya nasıl yaklaşmaları gerekiyordu? Bir kurbanın kanı aracılığı ile.
Tanrı’nın konutuna girmeyi arzulayan herkesin günahın bir bedeli olarak yanında bir hayvan kurbanı ile gelmesi gerekliydi. Tanrı, İsraillilere, O’na hiç kimsenin kurban kanının temeli dışında yaklaşamayacağını öğretmek istiyordu. Tanrı, bu nedenle Musa’ya şöyle demişti: “Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim.” (Levililer 17.11) (Wolof dilinde kefaret: aracılığı ile günahların bağışlanabileceği vasıta)
Bu nedenle, eğer biri Tanrı’ya tapınmak isterse, önce günahlarının bağışlanması için bir hayvan kurbanı sumak zorundaydı. Tapınan kişi, Buluşma Çadırı’nın avlusuna, bir boğa, bir koyun ya da bir kuş getirmek zorundaydı. Sunağın önünde getirmiş olduğu hayvan kurbanın başının üzerine ellerini yerleştirmesi, Tanrı’ya bir günahkar olduğunu ve günahları nedeni ile ölmeyi hak ettiğini itiraf etmesi talep edilirdi. Bunları yaptıktan sonra hayvanı öldürürdü. Daha sonra bir kahin kurbanın kanını alır ve onu sunağın üzerine, sunağın çevresindeki yere ve serper ve sonra kurbanı sunağın üzerinde yakardı. Tanrı, bu şekilde suçlu kişinin günahlarını bağışlayabilirdi(örterdi), çünkü masum hayvan kurban onun yerine ölmüş olurdu.
İsrailliler, bu kurbanları her yıl defalarca tekrar etmek zorundaydılar. Hayvan kurbanlar, Tanrı’nın kutsallığını sonsuza kadar tatmin edemezler. Onlar yalnızca Tanrı’nın, Kendi adaletinden ödün vermeksizin Adem soyunu günah borcundan kalıcı olarak kurtarmak için gelecek ve günahkarların yerine ölecek olan Kurtarıcı’nın geçici örnekleriydiler.
Kurtarıcı’nın günahkarlar için ne yapacağını örnek olarak göstermek amacı ile Tanrı İsrailliler için her yılın bir gününü düzenledi; Baş kahin Buluşma Çadırının En Kutsal Yer olarak adlandırılan ikinci odasına gireceği gün, Kefaret Günü olarak adlandırılırdı (Wolof dilinde: Tanrı’nın günahları örttüğü gün). Yılın o tek gününde (Ekim’de) Baş kahin, En Kutsal Yere girme ve Antlaşma Sandığı’nın kefaret kapağının üzerine kan serpme yetkisine sahipti. Baş kahin En Kutsal Yere kendisinin ve halkın günahları için Tanrı’ya adamış olduğu kusursuz hayvanın kanı olmaksızın asla giremezdi. Tanrı, bu şekilde Kurtarıcı’nın nasıl geleceğini, Tanrı’nın günahkarları bağışlayabilmesi ve onları sonsuza kadar huzuruna kabul edebilmesi için Kanını dökeceğini öğretiyordu.
Ah dinleyici dostlar, bugünkü dersimizin konusu gerçekten çok derin ve harika! Aslında söylemek istediğimiz daha o kadar çok şey var ki, ancak bunu yapabilecek zamana sahip değiliz. Ama yine de sizler ile vedalaşmadan önce, Buluşma Çadırı hakkında anlamanız gereken başka bir şey daha var: Mısır’dan Çıkış kitabının son bölümünde Kutsal Yazılar, şöyle der:
“Her şeyi tıpkı Tanrı’nı Musa’ya buyurduğu gibi yaptılar. Musa baktı; bütün işlerin Rabbin buyurduğu gibi yapılmış olduğunu görünce onları kutsadı. O zaman bulut buluşma Çadırını kapladı ve Rabbin görkemi konutu doldurdu. Musa Buluşma Çadırı’na giremedi, çünkü bulut her yeri kaplamış, rabbin görkemi konutu doldurmuştu.” (Mısır’dan Çıkış 39:42, 43; 40:34, 35)
Ne olduğunu görüyor musunuz? Buluşma Çadırı hazır olduktan sonra, Tanrı’nın görkemi çadırın üzerine indi ve En Kutsal Yeri doldurdu. Tanrı’nın yüceliğinin ışığı, güneş ışığının parlaklığını dahi bastırdı. Tüm bu konular ile ilgili olarak hatırlamamız gereken şey, Tanrı’nın, dünyanın Kurtarıcısı gökyüzünden indiği ve Ademoğulları’nın arasında yaşamaya geldiği zaman, gelecek olan daha büyük bereketleri resmettiğidir. Kurtarıcı’nın Kendisi, gerçek Buluşma Çadırıdır. Tanrı’nın bu çadırı vermesinin nedeni, O’nun ile sonsuza kadar yakın ve harika bir ilişkinin tadını çıkarmamız içindir. Kutsal Müjde’de (İncil) yazılı olduğu gibi:
“Başlangıçta Söz vardı ve Söz Tanrı ile birlikteydi ve söz Tanrı’ydı. Söz beden alıp aramızda yaşadı. Ve O’nun yüceliğini gördük. O, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusudur!” (Yuhanna 1:1, 14, 29)
Evet, Kurtarıcı, Buluşma Çadırı ve hayvan kurbanlar tarafından sembolize edilen her şeyi yerine getirendir. Çünkü O yalnızca dünyaya gelmedi ve aramızda yaşamadı, ama aynı zamanda bizim Tanrı ile sonsuz ilişkiye sahip olabilmemiz için günahkarlar uğruna mükemmel Kurban olarak kanını da döktü.
Bugün çalıştıklarımız, anlaması güç konular mıydı? O zaman Tanrı’nın Sözü’nde bazen anlaşılması zor olan şeylerin var olduklarını, ama bu gerçeğin bizi doğru olmaktan alıkoyamayacağını hatırlayalım. Rabbin şu sözlerini asla unutmayalım: “Çünkü benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil! Çünkü gökler yeryüzünden nasıl yüksekse, yollarım da sizin yollarınızdan, düşüncelerim düşüncelerinizden yüksektir!” (Yeşaya 55:8, 9)
Bugünkü zamanımız sona erdi.
Tanrı sizi bereketlesin. Kutsal Yazıların şu ayetleri ile size veda ediyoruz:
“Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl almaz, yolları ne denli anlaşılmazdır. Rabbin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi? Kim Tanrı’ya bir şey verdi ki, karşılığını O’ndan isteyebilsin? Her şeyin kaynağı O’dur; her şey O’nun aracılığı ile ve O’nun için var oldu. O’na sonsuza dek yücelik olsun. Amin!” (Romalılar 11:33-36)